0(312) 427 89 89

Gebelik Muayeneleri ve Doğum Öncesi Bakım

Doğum öncesi bakımdan yararlanmış olan kadınların genellikle daha az gebelik ve doğum komplikasyonlarıyla karşılaştıkları ve daha sağlıklı bebekler doğurdukları kabul edilmektedir. Aynı şekilde, bakıma ne kadar erken ve düzenli başlanırsa, sonucun o kadar iyi olduğu da gözlemlenmiştir.

 

Gebelik kontrollerine, geciken adeti takip eden ayın içinde başlanması en uygunudur. Bunun amacı, dış gebelik, kese gebeliği (anembryonik gebelik), üzüm gebeliği (hidatidiform mole) vb. gebelik patolojilerinin nadir görülmelerine karşın erken gebelik döneminde tanısını koymaktır. 28. haftaya kadar, anormal bir durum olmadığı sürece ayda bir kez kontrole gelmeniz istenir. 28 - 36. haftalar arası ayda iki, gebeliğin son ayı içinde de haftada bir kez kontrole gitmeniz uygundur.

Tıbbın diğer dallarında doktor kendisine başvuran tek bir hastanın şikayetlerine çare bulmaya çalışırken, kadın-doğumcular için durum biraz farklıdır. Gebe bir hastanın takibini üstlenmiş bir doktor, hem anne adayından hem de taşıdığı bebek ya da çoğul gebelik durumlarında bebeklerden sorumludur. Yani sorumluluk en az iki kat artmıştır. Kimi zaman gebeliğin devamı bebek için gerekli olmasına karşın anne için tehlikeler var olabilir. Böyle bir durumda karar doktorun önerileri doğrultusunda aile ile birlikte alınır. 

Gebelik döneminde yapılan muayeneler ve tetkikler:

Gebelik döneminde yapılması zorunlu olan veya gerekebilen incelemeleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:

1. Fizik muayene: Anne adayının genel iyilik durumunun tesbiti için yapılan ve kan basıncı, boy, ağırlık ölçümleri ile birlikte tüm sistemlerin genel olarak gözden geçirildiği muayenedir. Her kontrole gittiğinizde doktorunuz bunların içinden gerekli gördüklerini tekrarlayacaktır.

2. Vajinal muayene: Genelde ilk kontrolde yapılabilecek bir muayenedir. Gebeliğin hangi aşamada olduğunu ya da üreme organlarında kuşku duyulan bir durumu tespit etmek amacıyla yapılır. Muayene sırasında rahat olunması koşulu ile herhangi bir acıya neden olmaz. Gebeliğin ileri evrelerinde de rahim ağzı açıklığını belirlemek, akıntı vb. şikayetler ortaya çıktığında nedenlerini saptamak veya kontrol amaçlı rahim ağzı sürüntüsü (smear) almak için de bu muayeneye ihtiyaç duyulabilir. Vajinal muayenenin anneye ya da bebeğe zararı gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.

3. Kan tetkikleri: Ilk kontrole gittiğinizde kan grubu, tam kan sayımı (özellikle olası bir kansızlık durumunu saptamak için) ve bebek için tehlikeli olabilecek kızamıkçık,toksoplasmozis vb. hastalıklara karşı bağışıklık durumunuzun belirlenmesi için kolunuzdan bir miktar kan alınarak incelenir. Burada elde edilen sonuçlara göre gerektiğinde testler tekrarlanabilir ya da ek testler istenebilir. Bunların dışında kan şekeri ile böbrek ve karaciğer fonksiyon testlerinin de içinde bulunduğu biyokimyasal testler ve sarılık testi de istenecek testlerin arasındadır.

4. Idrar tetkikleri: Idrarda çeşitli maddelerin araştırıldığı ve mikroskopik incelemenin yapıldığı tam idrar tetkiki ve bir enfeksiyondan şüphelenildiği zaman istenecek idrar kültürü doktorunuzun gerek duyduğu anlarda yaptıracağı idrar tetkiklerini oluşturur.

5. Ultrasonografi: Eskiden kısıtlı yerlerde yapılan bu inceleme ultrasonografi cihazlarının yaygınlaşması ve kadın-doğum uzmanlarının bu konu ile ilgili görgü ve deneyimlerinin artması ile artık gebe takibinde rutin bir muayene halini almıştır. Gebeliğin altıcı haftasından itibaren her döneminde yol gösterici bir önemi vardır. Yalnızca bir gebeliğin var olup olmadığının araştırılması dışında yerinin, canlılığının, sayısının ve iyilik durumunun belirlenmesinde de bilgi verir. Özellikle gebeliğin 16 - 20.haftaları arasında yapılarak bebekte ultrasonografi ile tespit edilebilecek olan anomalilerin varlığını da gösterir. Gebeliğin her döneminde bebeğin gelişiminin normal olup olmadığının saptanması, gebelik haftasının ve beklenen doğum tarihinin tespit edilmesi, bebeğin ve plasentanın rahim içindeki pozisyonunun belirlenmesi ve bebeğin içinde yüzdüğü amnion sıvısının miktarının hesaplanması için de kullanılır. Bu inceleme, ses dalgaları gönderen bir cihazın anne karnında jöleye benzer bir madde sürüldükten sonra gezdirilmesi ve buradan elde edilen sinyallerin cihazın ekranında görüntüye dönüştürülmesi prensibine dayanır. Doppler özelliğine sahip cihazlarla bebek ve annenin dolaşım sistemi ile ilgili incelemeler de yapılabilir.

6. Ense kalınlığı ölçümü ve ikili tarama testi: Down sendromu ve buna benzer anomalilerin varlığında bebeklerin ense bölgesindeki deri kıvrımı kalınlığının artabildiği bilinmektedir. Bu bilgiden yola çıkarak gebeliğin 11 – 14. haftaları arasında ultrasonografi ile bebeklerde ense kalınlığı ölçümü yapılır. Bu esnada anneden alınan kan örneğinde bakılan PAPP – A ve beta hCG değerleri de ikili tarama testini oluşturur. Ense kalınlığı ölçümü ile birlikte kandan elde edilen bu değerlerin bir bilgisayar programında işlenmesi ile bebekte Down sendromu açısından artmış bir risk olup olmadığı belirlenmeye çalışılır. Böyle bir risk saptandığında aşağıda açıklandığı gibi Koryon Villus Örneklemesi (CVS) ya da amniyosentez yapılarak bebeğin kromozom yapısı tam olarak ortaya konabilir.

7. Dört boyutlu (gerçek zamanlı üç boyutlu) ultrasonografi: Ultrasonografi cihazlarında dijital görüntüleme tekniklerinin kullanımının yaygınlaşması ve bilgisayar teknolojilerinde ilerlemeye paralel olarak, anne karnındaki bebeğin üç boyutlu görüntüsü de artık izlenebilmektedir. Ancak bu görüntü daha çok görsel anlamda değerli olup, günümüzde bebeklerdeki yapısal bozuklukların saptanmasında iki boyutlu ultrasonografiye bir üstünlüğü bulunmamaktadır. Ayrıca üç boyutlu görüntünün istendiği gibi elde edilebilmesi için gebelik haftası, anne kilosu, bebeğin pozisyonu ve plasentanın yerleşimi gibi koşulların da uygun olması gereklidir.

8. Üçlü tarama (Mongolizm - Down sendromu) ve omurilik anomalileri tarama testi: Bu testin ideal yapılma zamanı 16 - 18.gebelik haftaları arasıdır. Tarama amacıyla uygulanan bu testte bebekten annenin kan dolaşımına geçen AFP (alfa fetoprotein) maddesi ile bebek ve plasenta tarafından üretilen E3 (estriol) ve beta hCG hormon düzeylerine anneden bir miktar kan alınarak bakılır. Annenin yaşı, şeker hastalığı olup olmadığı, ultrasonografik ölçüm sonuçlarının da yer aldığı bir bir bilgisayar programı vasıtası ile bir risk durumu saptanır. Eğer bu risk yüksek bulunursa doktorunuz amniyosentez gibi ileri tetkikler isteyebilir.

9. Amniyosentez: 16 - 19. haftalar arası yapılan amniyosentez anomalili çocuk doğurma riski yüksek olan gebelerde uygulanır. Yerel anestezi yapılarak ultrason kılavuzluğunda annenin karnından ince bir iğne ile girilerek bebeğin içinde yüzdüğü sıvıdan örnek alma işlemidir. Alınan sıvıdan genetik testler dışında biyokimyasal analizler de yapılabilir. Ileri gebelik döneminde ise erken doğum olasılığı ya da gerekliliğinin varolduğu durumlarda bebeğin akciğerlerinin olgunluk durumunun saptanması amacı güdülür. Işlem sonrası gebeliğin kaybedilmesi riski %1'den azdır.

10. Kordosentez: Genel hatları ile amniyosentezi andıran bir işlemdir. Daha fazla deneyim ve titizlik gerektirir. Amniyosentezin yeterli bilgi veremediği durumlarda bebeğin göbek kordonundaki damara girilerek kan örneği alınması esasına dayanır. Alınan örnekten genetik inceleme ya da gerekli durumlarda biyokimyasal testler yapılabilir. Işlem sonrası gebeliğin kaybedilmesi riski %2 - 5 arasındadır.

11. Koryon Villus Örneklemesi (CVS): Bebeğin yaşamasını imkansız kılan ya da yaşasa dahi hem kendisine hem de ailesine büyük sıkıntılar getirebilecek bazı kalıtsal hastalıklar, CVS yöntemiyle gebeliğin ilk 2 ayı içinde tanınabilmekte ve böylece anomalili bir gebelik erken dönemde sonlandırılabilmektedir. Koryon villus örneklemesi işleminde, ultrason kılavuzluğunda rahim ağzından bir kateter ile girilerek bebeğin ilerde plasentasını oluşturacak dokudan (koryon) örnek alınarak genetik inceleme yapılır. Işlem sonrası gebeliğin kaybedilmesi riski %1 civarındadır.

12. Elektronik Fetal Monitorizasyon (EFM): EFM kullanımı son yıllarda oldukça yaygınlaşmış bir monitorizasyon sistemidir. Hem doğum öncesi kontrollerde hem de doğum esnasında uygulanabilir. Bebeğin kalp atış hızının, rahim kasılmaları, fetus hareketleri ya da dışarıdan ses vb. uyaranlara karşı değişiminin rahim içi basıncı ile eş zamanlı olarak kaydedilmesi esasına dayanır. Buradan elde edilen veriler, bebeğin anne rahminde yeterli miktarda oksijen alıp almadığı konusunda bilgi vererk, hekimi doğumun zamanlanması konusunda yönlendirir.